Hayatta hiçbir şey mükemmel değil. Ben de, siz de mükemmel değiliz. Karşılaştığımız insanlar, durumlar da mükemmel değil. O halde neden her şeyin ve herkesin bizim kafamızdaki formuna uygun olmasını bekliyor ve kendimiz için bir tuzak yaratıyoruz? Bu hoşnutsuzluğa davetiye çıkartmak değil midir?
Hoş görebilmeyi ben her şeydeki hoş olanı görebilmek olarak tarif etmeyi seçiyorum. Ya hoş olanı görürüm ya da olumsuz olanı. Olumsuzluğu gördüğümde ondan etkilenir ve bir memnuniyetsizlik yaratırım. İşte, hoşgörü bu noktada kendimi olumsuzluktan koruyan bir zırh gibi işlev görür.
Olumsuzluk zırha çarparak geri döner ve ben de korunmuş olurum.
Çoğunlukla sanıldığı gibi hoşgörü karşımızdakini hoş görmek ve kendimizi ondan üstün tutmak anlamına gelmez. Bu sahte üstünlük duygusu, bana geçici ve içi boş bir iyi hissediş hali sağlasa bile, kibir ve kendini üstünlük gazıyla doldurma balon gibi söner, güçlü olma zannını bir süre sonra kaybederim.
Hoşgörü kendimi hor değil, hoş görebilmekle başlar. Kendi sınırlamalarımı, başarısızlıklarımı ve yetersizliklerimi hoş görebilmek, kendime bir anne olarak sevgiyle yaklaşabilmek ve kendimi olduğum gibi kabul edip kucaklayabilmekle başlar. Aynı bir annenin çocuğun kötü davranışının ardında yatanın korkusu veya güvensizliği olduğunu anlayarak, ona şefkatle, sabırla yaklaşabileceği gibi. Anne sevgiyle çocuğunun olumlu niteliklerini ve onun iyiliğini gören gözleriyle, onu sabırla destekler ve olumsuzluğun ötesini gören gözleriyle, çocuğuna umut vererek onu daha yüksek potansiyeline erişmesi için yüreklendirir. Aynı şekilde, ben de gerçek değerimi bilerek ve özsaygımı koruyarak, her koşul ve şartta içimdeki gücü açığa çıkartarak hoş görmeyi sürdürebilirim. Böylece ilişkilerimde olumsuz bir davranışla karşılaştığımda, güç oyunlarına, manipülasyona aldanmayarak, yine de ihtiyaç hissedilen olumlu
enerjinin- olgunluğun, anlayışın, sabrın, kabul edebilmenin, şefkatin- kaynağı olabilirim. Bu boyun eğiş değildir. Hoş görebilmek gerçek bir güç pozisyonudur ve kaynağı çok güçlü bir sevgi ve içsel güçtür.
Hoşgörü bir anlamda farklılıkları kabul edebilmek ve saygı duymak demektir. Herkes birbirine benzeseydi, herkes bizim gibi düşünseydi, hayat çok sıkıcı olurdu. Bir başkasının varlığını kabul edebilmek ve varoluş şekline saygı duyabilmek. Farklılıklar bütünü tamamlar. Öyleyse tüm ilişkilerimiz
için gerekli olan hoş görebilmek değil midir? Bu güç bozulmuş halinde, teslim olmak, kurban rolünü oynamak şeklinde görülebilir. Ardında onaylanmak, reddedilmekten korkmak, ilgi görmeyi istemek gibi niyetleri görebiliriz. Ancak bu kendini bastırma hali ne yazık ki ruhu dışarıya ve başkalarına bağımlı hale getirir. Kendimi tanıyarak, tüm değerlerime saygı göstererek, kendimi onurlandırarak yaşayabilmek gerçek bir sanattır. Gücümü geri kazandığımda, hoşgörü gösterebilmek doğallıkla ortaya çıkan bir davranış olur. Zorla kullanılabilen bir güç olamaz zaten. Her birey değerlidir. Çeşitlilik hayatı oyununun güzelliğidir. Bu oyunun niteliğini bilerek en keyifli şekilde oynayabilmek dileğiyle,
Neşe Akar